Facebok

22 Haziran 2014 Pazar

BİTLİS'TE İKİ GÜN - KADER KARMA YA DA TESADÜF

Öğle saatinden önce Bitlis'in girişine vardık ama hava tamamen kapandı, uzun süreceği belli olan bir yağmur başladı. Yol daracık, araç yoğunluğu fazla, bir yandan da yağmur, mümkün değil ilerlemek en azından yağmur durana kadar.. Üst geçidin altına sığındık önce, bekledik yaklaşık 1 saat kadar. Türküler söyledik atlara serenat yaptık ;) Özellikle Uzun ince bir yoldayım favorileri. Söylerken kulaklarını oynatıyorlar, bakışları değişiyor sanki :)



Böyle dinlendiriyorlar ayaklarını


Karşımızda okul ve bir kaç kafe var. Atları köprü altında bırakamayız, otlayabilecekleri bir yer lazım, öğle yemeği vakti geldi çünkü.. Ne yapsak diye düşünürken az ilerideki ana okulunu fark ettik, şakır şakır yağmur yağıyor, hiç çocuk da yok etrafta ve kocaman bir otluk alan var, buraya demir atalım en iyisi dedik ve atları otlamaya bırakıp çantalarımızla o minicik binanın girişine geçtik. Genç bir kaç öğretmen karşıladı bizi, durumumuzdan, ne yaptığımızdan bahsettik ve yağmur dinene kadar karşıdaki kafede bekleyeceğiz deyip çantalarımızı da kenara bırakıp ayrıldık oradan. Biraz emrivaki olsa da en sempatik tavrı takınarak söyledim tabi bunları :) Neyse oturduk bir şeyler atıştırırken kafeyi polis bastı. Şaşırdık mı, hayır tabii ki. Alıştık sanırım:) Neyse polise de durumu anlattık, kimlik, gbt kontrolleri yapıldı falan, adam da sevdi bizi çok hoşuna gittik hatta :) Ayrılırken de ne olur okuldakilere siz söyleyin yağmur dinmezse akşama kadar orada çadır kurmak durumunda kalabiliriz dedik, tamam problem olmaz dedi ve gitti..
Biz de rahat rahat oturduk akşama kadar.. Yağmur dinmedi, Coşkun çadırı kurmaya çıktı hava kararmadan önce ve 10 dk sonra geri döndü. Yanında yine bir polis, bu sefer sivil.. Amirleri de anaokulunun bahçesinde bekliyormuş bizi.. 2 polis otosu 1 sivil araç, bi özel harekat eksik! Aldılar kimlikleri.. Bir kaç saat önce de kontrol edilmiş olmasına rağmen.. Yok efendim şikayet varmış, ille de gidecekmişiz buradan.. Aptal aptal muhabbetler, şüpheli garip bakışlar falan..  Bir  de  Coşkun kimliğini yenilemediği için medeni durumunda bekar yazıyor, tutturdular evlilik cüzdanı yanınızda olması lazım, bu şekilde herhangi bir otele gitseniz de kabul etmezler vs.. Bu kadar mı mallık olur anlamıyorum.. Benim kimlik tuvalet kağıdı sanki! Lanet olasıcalar madem şikayetçisiniz, kovacaksınız havanın kararmasını mı beklediniz, nasıl ilerleyeceğiz karanlıkta, hem atlar tedirgin oluyor, hem kamp alanı bulmak imkansız.. Küfürler edee ede Bitlis'in merkezine kadar ilerledik. Dar sokaklar, yüzlerce insan, çarşının içinden geçiyoruz merkezden çıkıp sakin ve otluk bir köşe bulmak umuduyla.. Selam verenler, gelin çay için diyenler.. Ama o kadar sinirliyiz ki kimseyle konuşmak istemiyoruz bir an önce kamp alanı bulma derdindeyiz.. 
Bari şehir merkezine geldik, para çekelim diye bankamatiğe gittim ben. O sırada millet Coşkun'un etrafında toplandı. Sinirlenince gözü dünyayı görmez, insanlara büyük bir hınçla bakarken aradan "şimdi atçılar da gelir, atçılar nerede" laflarını duyması ile bıyıklı uzunca boylu karayağız bir adam ve yanında arkadaşı Hello ile başlayıp "Abi merhaba, nasılsınız, " diye devam ederek inanılmaz bir hikayenin baş kahramanı oluyor:)



Sanki bir güç özellikle bizi o okulun bahçesiden alıp, Haznedaroğlu ailesine, Bitlis Rahvan Atlı Spor Kulübü'ne kadar getirdi ve karşımıza Murat ile İbrahim'i çıkarttı. Daha iki-üç gün önce ekşi sözlük ve CS'ye mesaj bırakmıştık, yol üstünde bizi misafir edebilecek birilerini arıyoruz diye ama ses çıkmamıştı.. 
Atlarımızı ahıra çektiler. Kendilerinin de 2 atı vardı orada, hayran kaldık güzelliklerine.. Bizim Düldül'ü onların yanına koymadık utanmasın diye ;)





Biz atçılıktan anlamıyoruz. Sadece içimizden geldiği gibi sevgiyle yaklaşıyoruz ve onlara nasıl davranmamız gerektiğini tam olarak bilmiyoruz. Buradaki arkadaşlar önce hayvanlarımıza, sonra bize ilaç oldular resmen.. İki gün boyunca evlerinde misafir olduk, bu şehirdeki geçmişten kalan gerçek güzelliği, insanlığı, dostluğu gösterdiler. Okulun oradan kovulurken söylediğimiz tüm lafları bir bir yedik:) Yaşadığımız o kötü tecrübeden sonra bunu tüm Bitlis insanına mal etmek en nefret ettiğim davranışın yani ön yargının babası değil miydi sanki..  Güzel bir ders oldu sonuç olarak.
Eve geçince banyomuzu yaptık, yemeğimizi yedik ve harika bir uykunun ardından sabah kalktığımızda muhteşem bir Bitlis manzarası ile karşılaştık. Eğer oradan kovulmasaydık, neden "Bitlis'te beş minare" diye bir şarkı var öğrenemeyecektik. Bitlis'in modern dünyaya ve modern zamanlara karşı gösterdiği artık kırılmak üzere olan direncini göremeyecektik.. 











Kebapçıda vejetaryen tabağı hazırladılar bide:)


Cemal abi gibi dedelerden bu yana atçılık ile ilgilenen birinden hayat kurtaran bilgileri alamayacak, atların ağzına düzgün oturmayan gemleri değiştiremeyecek, tımarı tamamen yanlış yaptığımızı fark edemeyecektik.. Hayvanlarımıza güvenimiz tam olmayacaktı.. Sonra bu coğrafyada neler olup bittiğini tam olarak anlayamayacaktık.
Rahvan at ne demek. Koy götüne rahvan gitsin ne demekmiş, salak salak gülünecek bir laf değil de bir gerçeğin ta kendisiymiş, bilemeyecektik :)
Murat, İbrahim, Yunus, Cemal Abi ve Özcan gibi harika insanlarla tanışamayacaktık. 
Dünya çok ilginç. İster kader diyelim, ister karma, ister sadece tesadüf ama bu işte bir güzellik olduğu kesin.. 

Ertesi gün İbrahim ve Özcan ile gezdik biraz. Bitlis de benzer her yer gibi; devlet tarafından, rant peşindekiler tarafından kıskaca alınmış. Eski taş evlere çivi dahi çaktırılmıyor, insanların oraları terk edip apartmanlara geçmesi bekleniyor ve göz göre göre tarih yerle bir olunca üzerlerine yeni binalar dikiliyor..



























Özcan anlatmaya başlıyor, zamanında Bitlis bir merkez. Burayı ayakta tutanlar ise Ermeniler. Osmanlı'nın Ermenileri göçe zorlaması ile buradaki yıkım başlamış. Günümüze kadar da devam edegelmiş. Bitlis Mezopotamya ile İpek yolunun geçiş noktası. Burada yüzyıllarca Kürt bir aile beylik sürmüş. Yönetim ve politika ile ilgili tüm mevkilerde ise Ermeniler varmış. Ermeniler bir kaç müslüman aileye Rusların gazı ile şiddet uygulamışlar. Bunun bedelini ise Kürtler çok ağır ödetmiş. Türklerle toprak, Kürtlerle kan davamız var demeleri boşa değil anlaşılan..
Bitlis deresi eskiden temizliği ile meşhurmuş. İskender buraya gelip yaralarını bu su ile yıkayınca hızla iyileştiğini görmüş ve bu sudan övgü ile bahsetmiş. Aynı şekilde Evliya Çelebi'de övgüyle bahsetmiş ama şimdi çöp içinde ne yazık ki..





Cumhuriyet döneminde bir kaç kışla dışında pek bir şey yapılmamış Bitlis'e. Bunlar da o yörenin mimarisine uygun yapılmış. Bu kışladan sonra yapılan her şey yıkımlardan beslenmiş. Yıkılan her eski binayı sırtlanlar gibi yağmalayıp çok katlı iğrenç apartmanlar yapılmış. Böyle giderse kısa süre sonra diğerleri gibi bu şehirle ilgili her güzellik de hatıradan, fotoğraflardan ibaret olacak..

Ayrılma vakti geldi.. İki gün boyunca buraya kadar nasıl gelmişiz bu halde diye şaşıra şaşıra atların tırnaklarına kadar bakımlarını yaptılar, altımıza koyduğumuz yastıklar yerine güzel minderler hazırlandı semerlerin üzerine, bütün eksikler tamamlanıp yanlışlar düzeltildi ve yola çıkmaya hazırız. Haznedar'lar tekrar teşekkürler tek tek hepinize!

Emine & Coşkun

11 yorum :

  1. Koca dunyayi gez gel kendi memleketinde polisten basini alama yazarim yazarim da hadi yazmim anladnz siz onu.

    YanıtlaSil
  2. EMİNE YENGE VE COŞKUN ABİ. HAZNEDAR AİLESİ OLARAK GÜZEL SÖZLERİNİZ İÇİN BİZLERDE SİZE ÇOK ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ. İYİ TANIMIŞIZ SİZİ HERZAMAN DA KAPIMIZ SİZE AÇIK. ALLAH YOLUNUZU AÇIK ETSİN ALLAHA EMANET OLUN. ( YUNUS HAZNEDAR )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yunus sizlerin de İstanbul'da eviniz, dostlarınız var. Görüşürüz inşallah kendinize iyi bakın..

      Sil
  3. Yazilarinizi buyuk bir hevesle okuyorum.yolunuz acik olsun.galiba butun ege ve akdeniz kiyisinida geziceksiniz.buyuk merakla bekliyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle planlıyoruz şimdilik aksilik olmazsa, çok teşekkürler:)

      Sil
  4. uzun süre önce blogunuzu takip edip birkaç yazı yazmıştım şimdi yeniden bakim neler var dedim kırşehir merkezde yaşıyorum bu sene antalya ya da izmire üni. ye gideceğim olur ya karşılaşırız belki bir gün :) her balkona çıkışımda önümdeki boy boy binalara sövüyor güneşi gökyüzünü görememekten yakınıyorum çok güzel be harika ne diyeyim başka iyi yolculuklar takipteyim :)

    YanıtlaSil
  5. O binaları oralara bizler diktik ve yeni gelişen düşünce, özgürlük ve ufuk arzusu binaların sonu olacak. Tek yapmamız gereken alıp başımızı gitmek. Çünkü doğadan gelen tarafımız bizim bu şekilde mahkum edilemeyeceğimizi bağırıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. e sorumluluklarımız var ben öyle başımı alıp gidemiyor işte :D her ne kadar şikayet etsekte rahatsız olsakta o binalar yükselmeyede artmayada devam eder

      Sil
  6. Dostsuz bir dunyada sizin gibi dostlarin bir yerlerde yaşadıgini gormek umut veriyor insana

    YanıtlaSil
  7. Eyvallah:) Yola çıkıp insanları tanımaya başladıkça gelecek için umut dolmaya başladı bizim de içimize.. belki biz yada çocuklarımız göremeyecek ama bu düzen mutlaka değişecek çünkü, güzel değil;)

    YanıtlaSil