Facebok

8 Mayıs 2014 Perşembe

İRAN - BANDARABBAS

Artık otobüs yolculuklarında bebekler gibi uyumak saniyeler alıyor, öyle alıştık ki, yatakta öyle rahat uyunmuyor:) Tahran'dan Bandarabbas'a da uyuya uyuya 20 saatte vardık. Öğle saatlerinde indik otobüsten, kupkuru, tepede yakıcı bir güneş ama sokaklar narenciye kokuyor.. 
Baktığımız her yerde çadırlar kurulmuş; kaldırımlar, parklar, sahil kenarları, bakkal önlerinde bile! Nevruz tatili boyunca kapalı mekanlarda, evlerde kalmak kötü şans getirir inancı yüzünden herkes dışarıda ve geziyor :)



Neyse CS ile bağlantı kurduğumuz Mohammed'i aradık, 10 dakika sonra kuzeniyle gelip aldılar bizi terminalden. Tam bir öğrenci evine geldik, çok özlemişiz:) Salonda eşya yok, kocaman bir tv almışlar bir de Playstation var paso film seyrediyor ya da Ps oynuyorlar:) Ortaokul-lise dönemlerine döndüm, ne oynardık be sabahlara kadar.. Hava yağmurlu geçti ilk 2-3 gün, evde olduğumuz süre boyunca film, ps, iskambil şeklinde geçti, iyi dinlendik valla :)



Bandarabbas deyince gidilmesi gerekenler içinde en bilindik yerler güneydeki adalar. Bunlardan biri Hormoz Adası. Mohammed'in arkadaşlarıyla birlikte kalabalık bir grup olarak gittik. Basra körfezinde bulunan bu adanın taşı toprağı kristal gibi, baktığınız her yer başka renkte ve simli gibi parıldıyor dağlar, taşlar, kumlar.. Bir bölgesi var ki bilen biri ile gidilebilir sadece, bizi de Mohammad götürdü jeolog olduğu için biliyor böyle yerleri. Burası sarı safir taşlarıyla dolu! Böyle bir yer jeologlar için cennet, bizim gibi hayallerinin peşinde koşanlar içinse en uç nokta. Burada bir ressam var ve bu ressam bu adadaki kumlardan heykeller yapıyor, halılar yapıyor. Her sene bu kumdan halı bozuluyor ama bu adam yapmaya devam ediyor. Taşlardan balık yapıyor, suya atıyor, balıklar canlanmıyor bir türlü diyor. Ahmad Nadalian adındaki bu adamla tanışma fırsatımız olmadı bir türlü ama adadaki kadınlara öğrettiği ve onlara bir kazanç kapısı olan bu resimler bize o adayı ve bu başarılı sanatçıyı hatırlatacak. 































Kale duvarlarında firavun fareleri geziyor




Sarı safir taşları


Sonra kumsala indik, bu taraf oldukça rahat ben de normal moduma döndüm şalı attım üstümden ama bikini falan fazla gelir, henüz hazır değiller:) Denize kıyafetlerle girmek istemediğim için kabuk toplamak ve fotoğraf çekmekle yetindim..

 



















Bu arada ilk günler ne zaman adalara gitmek için limana insek hava bozuyor ve tüm seferler iptal oluyordu. Yine yağmurlu günlerden birinde Mohammed'in baba evine gittik. Çölün ortasında alt yapı olmadığı için her yer sular altında kalıyor yağmurla birlikte. Fotoğrafları gören İstanbul'da yağmur yağmış sanar. Orta doğulu yönetim anlayışı her yerde aynı işte. Mohammad'in tüm ailesi bizi bağrına bastı resmen. Etrafı gezdirdiler.. Rengarek bir toplum ve rengarenk bir kültür. Kadınların kıyafetlerinden, sohbetlerindeki enginliğe, müziklerine ve omuz silkerek oynadıkları Bandarin dansına kadar harika bir deneyim oldu. Yol üzerinde bayır aşağı giderken arabayı durdurup vitesi boşa aldılar ve araba bayır aşağı gitmesi gerekirken yukarı gitmeye başladı. Şaka gibi. Araç bayır yukarı saatte 40 km hıza ulaşınca ohaa dedik. Dünya üzerinde bazı noktalarda varolan bu gravity anomalisine de şahit olduk..








Kına


Kırmızı dut mağduru :)



Konar Ağacı


Konar Meyvesi








Akşam merkeze dönüp Türk pazarı dedikleri yerde dolandık biraz, kalabalık sokaklar, alışveriş merkezleri görmeye bile dayanamıyoruz artık.. Burada meşhur narlı dondurma var dedi Mohammed, gittik hemen yemeye. ' Şanar ' diyorlar. Nar suyu, üzerinde narlı dondurma ve üzerine çeşitli meyvelerden yapılmış tuzlu reçellerden koyuyorlar bir parça. Harikaydı.









Tuzlu Reçeller
Komiz köyü ve oranın halkı İran Irak savaşından ötürü bir gelenek daha edinmişler. Bu dönemde evlenmiş her ailenin en az 9 çocuğu var. Genç nesiller ikiden fazla çocuk yapmaya pek yanaşmıyor ancak eski nesil ve savaşın onlara bıraktığı bu mirasla tatil günü birleşince gittiğimiz her evde bizi bir tabur insan karşıladı.
Köyün etrafında Portekiz sömürgesi zamanından kalan bir kaleye gittik. Adı sanı olmayan bu kale yıkılmak üzere. Aynı bizdeki gibi yalan bir kaç tamirat yapan hükümet ya da yönetim bir sürü paranın hiç edildiği belli olan bir restorasyon yaptırmış, köydeki herkes eski hali daha iyiydi diyor.

Tecavüz olaylarında idam uygulaması var, genellikle kadına soruluyor ama öğrendiğimize göre idam son zamanlarda neredeyse hiç uygulanmıyormuş, hapishaneler dolup taşmış durumda diyor Mohammad.. Kadının yabancı biriyle ( turist ) sokakta yürümesi bile yasak, ahlak polisleri buna da karışıyor yani. İran'da kadın olmak gerçekten zor.. İnsan denen varlık her türlü duruma adapte oluyor, en güzel örneği buradaki kadınları gözlemlemek.. Dışarıdan bakıncaysa içler acısı, islami hukuka göre yönetilen İran'da kadın ikinci sınıf.. 

Bu arada Bandarabbas bir süre Portekiz'lilerin sömürüsünde kalmış. İranlı Abbas adında bir komutan tarafından Portekiz işgalinden kurtulmuş. 
Şehre döndükten sonraki durağımız Keşm adası ama yine fırtına yüzünden gidemedik buraya. Bizde ev gezmelerine başladık. Hadi rakı içelim dedi Mohammed'in arkadaşları. Rakı mı? Hımm, yok masraf etmeyin falan dedik çünkü burada ithal içkilerin inanılmaz pahalı. Yok bu yerli rakı dediler, gidip aldılar. Su ile servis edilen bu içkinin görüntüsü bizim rakıyı andırmasına rağmen tadı portakal aromalı, bambaşka :) İran gibi yasaklar ülkesinde yarım litresi 5 liraya satılan bu içkiyi bulmak çok kolay. Zaten içmeden de kafayı bulabilen insanlar oldukları Tahran'da Ahad'ın evindeki partiden belliydi. İçince de pek farklı değiller, iyi bol dans ettik, eğlendik, Bandarin dansı cidden zormuş;)  





Bu ülkede her şey yasak aynı zamanda da her şey serbest. Ev sahibinin babasının kullandığı 50 grama yakın afyonu görünce yuh dedik. Bunu içmek için özel bir aletleri var. Burası Hayyam'ın memleketi, burası Hafız-ı Şirazi'nin memleketi. Burada alkol ve uyuşturucu ölüm cezasına kadar gidebiliyor ama bu kültür bunların üzerine kurulmuş bir defa. İnsanın özgürlüğünü hiç bir devlet engelleyememiş. İnsanların boyut değiştirmesini, güzelliklerini elinden ne kadar almaya çalışırsanız alacağınız hasat o kadar planlarınızın aksi yönünde olur. Biz bu ülkenin yabancısıyız. Bunlara arayarak tanık olmadık. Sadece konuk olduğumuz yerlerde karşımıza çıkan şeyler bunlar. Düğünlerde bir kiloya yakın afyon macunun tüketildiğini öğrendik. Bu adamlar ayık gezmiyor anlaşılan. Bir kiloluk afyon bütün İstanbul'u uçurur, adamlar bir düğün gecesinde içiyor :) 


Vafur. Triyak için kullanılan alet.

























Keşm adasına giderken Mohammed'in parası bitti. Çocuk bütün parasını harcadı bize hiç bişey ödetmedi günlerce, gerçi istese de biz sıfırdaydık o ayrı :) Umuyorum ki o da bizim yaşadığımız yere gelecek bir gün ve krallar gibi ağırlanacak. Önce askerliği halletmesi lazım çünkü askerliği yapmadan pasaport alamıyorlar..
Neyse ki Ahad bir miktar para yatırmıştı idare edin hala bozduramadım altınları diye.
Keşm adasına giderken sadece üç kişiydik. İskelenin çıkışında çarşaflı lanet olasıca bir kadın koştu tuttu kolumdan. Her yerim kapalı olmasına rağmen şalımın altında kısa kollu giydiğimi gördüğü için durdurdu bizi. Böylece ahlak polisi ile ilk kez karşılaşmış olduk. Eğer üzerinizi örtecek bir şeyleriniz yoksa sizin yaşama hakkınızı elinizden alıyorlar. Buralarda iktidarı ele geçirmiş zihniyet halka ait değil. Besij denilen cemaat gibi bir oluşum var. Halkta da değişimi bir nebze olsun başarmışlar ancak kültürün güçlü etkisi insanların her anlamda tamamen kapanmasını engellemiş. Buna rağmen bu ahlak polisçiliği oynayan ezik ve eğitimsiz, aynı zamanda paranın yönetimini de ellerinde bulunduran kitleye ne demeli bilmiyorum. Allahtan yanımızdaki kadınlar böyle durumlar için çantalarında taşıdıkları çarşafı verdiler de atlattık kadını.



Ahlak polisi namusumuzu da garantiledi böylece, iyi de bu herif nereye bakıyor o zaman? Bu mudur çözüm?
Keşm adası ucuz bir yer olduğu için halk buraya alışverişe geliyor. Ama burası alışverişten çok doğal bir cennet. Yıldız vadisi ( Star Valley) denen kanyon harika bir yer. Burada bir gece kalmak lazımdı ama yapamadık. Yanımızda işini seven bir jeolog ile gezmek de ayrı bir keyif ayrıca. Mohammad sorduğumuz her soruyu cevapladı sağolsun. 















Sonraki durağımız gün batımı noktası oldu. Burası eski bir balıkçı barınağı. Cezayir diyolar ama neden bunu söylüyorlar öğrenemedik. Gün batımı her daim güzel, her daim üzerimizdeki karanlığı atıyor. Dağda, denizde, ormanda, şehirde ufkunuzun açık olduğu her yerde gökyüzüne bakmanız yeterli. 







İran'lılar kendi hükümetlerinin iç yüzünü çok iyi biliyor. Bunları örnek alma modunda olan hükümetimize Bandarin'lerle birlikte tam olarak aşağıdaki hareketi yapıyoruz. Nahhhhhhhhhhhhh size....


Bu hareketin anlamı öylesine güzel bir pozdu onlar için, tabii bizimle tanışmadan önce ;)


Emine&Coşkun


1 yorum :